HAYATI 'HACKLEMENİN' 3 YOLU!
- Öykü Ege
- 30 Tem
- 4 dakikada okunur

Yıllar yıllar boyu kendini insanlar için feda eden o malum kişi hayatında öyle bir dönüm noktası yaşadı ki, bunu yaşamasa muhtemelen hala kendini insanlığın kurtarıcısı olarak görmeye devam edecekti.. Çünkü hayat deneyimleri, ailesi, yaşadıkları onu 'kendini feda etmesi' için zorluyordu. Ama gel zaman git zaman yaşamının ve düşüncelerinin sadece o deneyimlerden ibaret olmadığını fark etti..
Tanıdık geldi mi bu kendini feda eden kişi size de? Muhtemelen evet.. Çünkü bu kişi, biraz siz biraz onlar biraz da diğerlerinin içinde var olan birisi. Ve bu kişi aslında bir 'inanç' yani bir düşünce.. Ve insanın hayattaki düşüncelerinin değişmesi için; tıpkı eskilerin dediği gibi 'bir musibet bin nasihatten daha etkilidir.' Neden diye soracak olursanız, bir insanın yaşadığı bir deneyim sonrası düşüncesi değişir. Düşünce değişince de duygusu ve davranışı da farklılaşır.. Şimdi gelelim bu hayatı, deneyimlerimizi hacklemenin yoluna :) aslında bu kelimenin Türkçesini kullanmayı daha çok tercih ederdim ama konsepte ve yeni çağ diline daha uygun olduğunu düşündüm :)
1.Kural 'SEN GEÇMİŞİNDEN İBARET DEĞİLSİN!'
Sıklıkla danışanlarımla ilk seanslarda, seansın içeriğinin sadece ve sadece geçmiş deneyimlere olan öfke/üzüntü/korku olduğu düşünülüyor.. Geçmiş ve orada yaşanılan deneyimler çok kıymetli fakat bu deneyimleri tüm hayatımıza yaymak durumunda değiliz..
Kişiler terapiye hayatlarında bir şeyler ters gittiği zaman başlıyor. Aslında inançları aynı, fakat artık bu inançlarıyla baş edemez duruma gelmişler. Örneğin başarısızlık inancı.. Onca yıldır aslında o inançlar beraber. Ailesinde öğrenmiş bunu, yeterince yeterli olamamış hiç zaman onlara. Bu yeterince yeterli olamamak gel zaman git zaman kişi bir yetişkin olup güzel bir mesleğe sahip olmasına rağmen bırakmamış yakasını! Doktor olmuş mesela ama hala yetersizim diyor. Çünkü sıradan bir doktor dahiliye uzmanı olmuş! Bir cerrah değil sonuçta.. Avukat olmuş ama bir savcı değil sonuçta.. Bir savcı olduğu zamanda, bir adalet bakanı değil sonuçta.. Böyle böyle uzayıp gidiyor listemiz aslında. Ve bu muazzam konumlara gelmiş kişilerin ORTAK BİR ÖZELLİĞİ VAR. Kendilerini, geçmişlerinden ibaret sanmaları.. Ne demek mi bu? Hala içinden o anne babasının sesine benzer ve kendi oluşturduğu bir ses yükseliyor.. 'Başarısızsın, yetersizsin!' diyor ve o da buna inanıyor.. İşte bu sesin 'SAĞLIKLI BİR SES OLMADIĞINI' öğrendiği anda, kendisinin geçmişindeki travmalarından ibaret olmadığını anlıyor :) Eğer içinde hiç bir zaman sağlıkla düşünebilen bir içgörü yoksa, nerde olursa olsun her daim kendisini yetersiz hissetmeye devam ediyor. Ama iyi haber şu ki, bu sağlıklı yetişkin dediğimiz kişi gelişebilen bir kas gibi. Terapi süreçlerinde güçlendirdiğimiz o işlev bozan düşüncelerin yerine tahta oturan bir iç ses bu sağlıklı erişkin yanımız.. Kısa sözün özü şu ki, GEÇMİŞTE NE YAŞAMIŞ OLURSANIZ OLUN BU ŞU AN SİZE KÖTÜ HİSSETTİREN BİR İÇ SES İSE, SİZ GEÇMİŞTEN İBARET DEĞİLSİNİZ VE BU SES DEĞİŞEBİLİR!!
Kural 'DÜŞÜNCELERİNİN HEPSİ GERÇEK DEĞİL'
Kendinizi kötü hissettiğiniz bir zaman dilimi eğer ki gerçek bir yaşanmışlık neticesinde ortaya çıkan olumsuz bir duygu değilse, muhtemelen zihniniz size oyun oynuyor. Ne demek bu diyeceksiniz belki. Hemen açıklıyorum.. Örneğin; sevdiğiniz birisinin ölüm haberi sonrasında bir süre kendinizi kötü hissetmek çok normal ve insanidir. Ama sevdiğiniz birinin bir gün öleceğini sürekli düşünmek ve bu yüzden kendinizi kötü hissetmek zihninizin size sunduğu bir oyundur..
Zihinimizde oluşan bir düşüncenin gerçek olup olmadığını sorgulamadan eğer ki ona inanırsak vay bizim halimize.. Çünkü zihin sorgulama yapılmadan inanılan her düşünceyi gerçek kabul eder. Mesela esmer birisi sizin karşınıza geçip ben sarışınım dediğinde ona ne diyorsunuz? En kibar haliyle 'saçmalama' ne sarışını :) Ama zihnimizde bir düşünce olduğunda ona 'saçmalama' diyemiyoruz çoğu zaman. Bize diyor ki, 'sen sevilmeye layık değilsin, çünkü öyle olsaydı seni terketmezlerdi.' İnanıyoruz hemen.. Birinin bizi sevmesinin tek yolu çünkü iyi olmamamızdır diye düşünüyoruz. Sorgulamıyoruz bunu. Çünkü hayattaki öğretilerimiz bu yönde. Buna inanmışız yıllardır.. Ama sonra bir sağlıklı ses gelişiyor ve diyor ki; 'Bir dakika dur! Dünya senin zihninde geliştirdiğin kadar adaletli bir yer değil. İnsanlar seni sen iyisin diye sevmiyor. Eğer dünya böyle bir yer olsaydı, hayatta her zaman iyiler iyilerle karşılaşır, kötülerde hep berbat bir yaşam sürerdi!!! Birinin seni sevmesinin seninle hiç bir ilgisi yok! O sana yüklediği anlamı seviyor. O seni, kendi deneyimlerine göre yorumluyor ona göre sana yaklaşıyor. Örneğin önceden hiç iyilik görmemiş birisi için senin yaptığın bir iyilik muazzam bir eylem olurken, önce iyilik görüp sonra kötülükler filmi izleyen bir kişi için sen aşırı korkutucu birisin!' Yani demem o ki, zihninizdeki inançların çok büyük oranı hatalı ve işlev bozucu olabilir.. Onlara inanmadan önce alın onları bir içsel mahkeme salonuna sorgulayın! Yoksa yıllar yılı, düşünceleriniz sizden haksız kazanç elde eder ve hayat kalitenizi bozarlar :)
Kural 'MUTLULUK OYUNU'
Genellikle sosyal medyada kişiler hep en özel, en mutlu anlarını paylaşıyorlar değil mi? Dikkatinizi çekerim an dedim :) Yani mutlu anlar.. Bazen düşünüyor musunuz sizde, bu insanların hayatları niye böyle güzel bu insanlar niye böyle mutlu da ben mutsuzum diye? Bazılarımız hep, bazılarımız ara ara düşünüyoruz bunu. Ama kaçırdığımız bir ayrıntı var! Hayatta mutlu insan ya da mutsuz insan diye bir şey YOK! Mutlu anlar ya da mutsuz anlar var.. Ve sizin o hep mutlu gördüğünüz insanlar var ya, işte o anlar o kişilerin hayatlarının mutlu anlarından yalnızca birisi.. Ve tabi ki o da herkes gibi mutsuz anlar yaşıyor.. Ama sadece mutlu olduğu anları göstermeyi tercih ediyor :) O yüzden bu hayat masalının gerçek kahramanı 'mutlu insanlar' değil, 'mutlu anlar' dır. Yaşama böyle bakabilmek, yolu gittikçe ulaşamadığınız mutlu insan profilinin gerçekte zaten var olmayan bir şey olduğunu kabul etmeye ve rahatlamaya olanak sağlıyor.. Çünkü diğer türlüsü bitmeyen bir yarış.. Ne başı belli ne sonu..
Comments